17 Kasım 2010 Çarşamba

mimception

her şey bi kaç gün önce başladı. tamam tamam bi kaç hafta olsun. gitti ve beni mimledi şeyma (http://seymaerisik.blogspot.com/)
daha mimlemenin anlamını bilmeden mimlendim bi anda. neyse vel hasıl kelam mimlendim ve neticesinde bu yazıyı yazdım. pek bloga yazı yazmıyorum aslında genelde sözlüğü tercih ediyorum ama o kadar mimlemiş bari yazıyım dedim. biraz geç olsa da yeter ki güç olmasın değil mi. gelelim konumuza. şimdi olay şu:

Yaşadığımız tüm sıkıntıları, sevmediğimiz insanları, yapmaktan daral gelen işleri bırakıp tatile kaçıyomuşuz. Bizi yolcu etmeye gıcık olduğumuz tipler de geliyomuş ve biz alayına çalımlı bakışlar fırlatıp arabamıza bindikten sonra müziğin sesini sonuna kadar açıp tozu dumana katarak oradan uzaklaşıyomuşuz. Bu esnada arabamın modelinin ne olacağını ve son ses dinlemek istediğim şarkı?

Şimdi tatil de olsa ailemin yanında olmasını isterim aslında. onlarsız tatil, benim için tatil değildir. ama bu seferlik tek başıma gidelim bakalım. peki hangi arabayla gideceğiz değil mi? e bu da bi hayal olduğuna göre sınır koymak olmaz. o zaman ne yapıyoruz?. netteki "bugatti" resimlerine bi göz atıyoruz. 2008 model ama yine de taş gibi olan Bugatti Veyron Pur Sang Bare hoşuma gitti baya.
evet tüm sıkıntılar zorluklar arkamdayken ben bu şeyin içindeyim. motoru çalıştırıyorum ve gidiyorum. gaza basmadan gidiyor yani o derece artık. neyse yola çıktık hadi hayırlısı da bi şey eksik sanki değil mi. evet müzik olmadan olmaz. şimdi her ne kadar buraya sözlerini yazacağımdan, sözleri güzel olan bi şarkı seçmem tavsiye edilse de ben genelde sözlere değil de şarkının ritmine daha çok önem verdiğim, daha doğrusu ritmi beni daha çok etkilediği için "serdar ortaç - işim olmaz" ı açıyorum son ses ve kopa kopa uçuyorum bu diyarlardan. tatil dönüşünde görüşürüz, beni özleyin anacım baayyy..



İşim olmaz hiç Allah'tan korkmayan aciz insanla
İşim olmaz aşk üzerinde uğraşan ilim irfanla
Kanamaktaydım aramaktaydım yüce aşkın yüzünü
Sana kalsaydım tutanaktaydım boşamaktan hüzünü

Hayat açasın önümü tutmuyor kollarım
Niye yaşasın ölümü kimsesiz kulların
Aşk ne buzlar eritir kimse görmüyor
En yüce duygudan yerim kimse bilmiyor

İşim olmaz benden de güzeli yok
Bu bakımdan benden çok üzeni yok

Benden çok üzebilir misin?
Benden çok gülebilir misin?
Bu günlerde çok canım sıkkın, Tövbe…

13 Haziran 2010 Pazar

küçük iskender

küçükken nasıldı diye sordu anneme, "küçükken yaramazdı" dedi annem, tebessüm etti.. doğru mu dedi gözlerime bakarak "doğru dedim" ve aynen tekrarladım annemin sözlerini "küçükken yaram azdı".

Bir kadının en güzel yeri

henüz kırılmamışsa kalbidir.
kırılmışsa, ıslak bakan gözleri...
artık ağlayamıyorsa, dudağının yanına yerleşmiş hüznü.
hüznü bile hissetmiyorsa artık, buz tutmuş parmakları.
ısınmıyorsa, konuşmuyorsa ve artık hiç gülmüyorsa...
anılarda kalmış çocukluğudur.
ama muhakkak tatlı bir yeri vardır kadının.
yeter ki ona,severek bakan bir çift göz olsun üstünde…

"bir avuç toprağın var, üç kıtaya hükmettim diyorsun!!!"

toprak büyüklüğüyle gücün orantılı olduğunu sanan bazı zavallıların uydurduğu laftır.. tamam bu ikisi orantılıdır ama her zaman işe yaramaz bu.. toprak sana bir güç verir bunu kullanabilmek de sana kalır işte.. osmanlı bunu zamanında çok da güzel kullandı.. 3 kıta orda temsilidir, zira osmanlı 3 kıtaya değil tüm dünyaya hükmetmişti.. ama dediğim gibi her zaman az toprağı olan güçsüz çok toprağı olan güçlü diye bir şey yok.. buyrun işte israil.. 2 avuç toprağı var ama bugün dünyaya onlar hükmediyorlar.. yaptıkları o kadar barbarca, zalimce, aşağılıkça şeyler karşısında tüm dünya kınamaktan başka ne yaptı.. eylemler, şunlar, bunlar başka ne yaptı ne yapabildi.. hiç bir şey.. hangi devlet, ne demek lan bu, sen nasıl böyle bir şey yapabiliyorsun diye bomboladı israili.. amerika, israilin yaptıklarının yanında, yaptıkları hiç bir şey olan saddamı asarken israile neden bir şey yapmıyor.. oralara neden demokrasi, huzur, barış götürmüyor.. demek ki neymiş.. her topraklı olan güçlü, her topraksız olan güçsüz değilmiş.. hükmetmek deyince o kıtanın bütün topraklarının sende olmasına gerek yok.. gücün olduktan sonra toprağın nerde olursa olsun, 3-5 kıtaya değil tüm dünyaya hükmedersin.. osmanlı bunu yaptı mı, evet yaptı.. ama bunu bilmek için biraz okumak lazım tabi, biraz bilgilenip ondan sonra konuşmak lazım ki, saçmalamayalım.. o lafı daha önce de demiştim tekrar diyorum,
ecdat tarih yazmış, evlat okumaktan aciz!!!

biraz da fıkra

kadınların gidip kendilerine erkek (koca) secebilecekleri bir erkek dukkanı (magazası) acılmıstır. magaza 5 katlıdır ve her kat cıkıldıkca, erkeklerin nitelikleri de yukselmektedir.

magazada sadece tek bir kural gecerlidir: herhangi bir katın kapısından iceri giren kadın, o kattan alıs-veris etmek zorundadır ve eger bir ust kata cıkmak isterse, tekrar asagı katlara inemez.

bir gun bir grup kız arkadas, kendilerine erkek secmek icin magazaya gider.
ve....

1. kat: kapıda sunlar yazılıdır: "bu kattaki erkeklerin calısacak bir isleri var ve cocukları da severler". kızlar yazılanları okur ve soyle derler: "eh, hic yoktan iyidir ama bir de ust kata bakalım".

2. kat: kapıda yazılanlar: "buradaki erkeklerin iyi bir isleri var, cocukları severler ve son derece yakısıklıdırlar." kızlar: "hmmm, hic fena degil ama acaba bir ust katta ne var ?"

3. kat : "buradaki erkeklerin cok iyi birer isleri var, cocukları severler, son derece yakısıklıdırlar ve ev islerine de yardım ederler". kızlar: "aman
tanrım, cok etkileyici ama yukarıda baska katlar da var."

4. kat : "buradaki erkeklerin isleri cok iyi, cocukları cok severler, gayet yakısıklı olup, ev islerine yardım ederler ve ayrıca son derece romantiktirler". kızlar cıglık atmaya baslarlar: "ınanılmaz, bir ust katta bizi neyin bekledigini bir dusunun!" ve bir kat daha cıkarlar...

5. kat: sunlar yazmaktadır: "bu kat bostur ve sadece, kadınları memnun etmenin mumkun olmadıgını kanıtlamak icin konmustur. cıkıs soldadır; umarız inerken merdivenlerden yuvarlanırsınız

özlenen şeyler

çocukluk.. sorumsuz olmayı özledim, saklambaç oynamayı görevim bilmeyi özledim.. salak gibi sabahın köründe çizgi film izlemek için uyanmayı özledim ve annemler uyanmasın diye sesini kısıp ekranın rengini karartmayı.. kırdığım termos yüzünden üzülmeyi özledim, balkondan sarktım diye azar işitmeyi.. komşunun bakkala yollamasını ve para üstünden verilen bi kaç kuruşa sevinmeyi özledim.. babam harçlık verirken paraları bozuk olarak verdiğinde daha çok para aldığımı sanmayı özledim, günde 4 5 kere sakız almayı ama her seferinde de yanlışlıkla yutmayı özledim.. elime aldığım plastik kabı direksiyon yapıp evin içinde araba sürmeyi, kalemden sigara uç kutusundan çakmak yaparak sigara içmeyi özledim.. çocuk olmayı özledim, çocuk gibi yaşamayı..